İstatistik ile Yalan Söylemek

Çağın Kılınç
6 min readJun 22, 2023

--

İnsanlık tarihinin büyük bir kısmı yalancılar ve dolandırıcıların hikayeleriyle doludur. Özellikle de elinde kitleleri manipüle etme olanağı olan otoritelerin, buna sık sık başvurduğunu, bundan kazanç sağladığını ve yaptıkları açığa çıktığında da yine yalan söyleyerek tüm bu suçlardan sıyrıldıklarına şahit olduk.

Birçok suçlu hak etmedikleri kazançları sağlamak için de yalanlara başvurmuşlardır. Bernie Madoff’un yıllarca yaptığı gibi milyarlarca dolarlık yatırım alan ponzi yalanı gibi. Yalnızca bir sosyolojik veya ekonomik grubu değil halkın büyük bir kısmını temsil eden politikacılar (Richard Nixon gibi) siyasi ve politik güç kazanmak için yalana başvurmuşlardır (Watergate skandalında rol almadığını söylemesi gibi)

Skandal, Richard Nixon’ın istifasıyla sonuçlandı

Bir yalanı güçlü ve inandırıcı kılmanın en eski ve en etkili yollarından birisi de istatistiktir ancak bu olumsuz kullanımına geçmeden önce istatistiğin aslında ne kadar güçlü olduğunu gösterecek bir örnekle başlamak istiyorum.

2002 Yılında Amerikanın en büyük market zinciri olan Target, Andrew Pole adında bir istatistikçiyi işe almak için kendisinden hangi müşterilerin hamile olduğunu tahmin edecek bir algoritma geliştirmesini istedi.

Pole bebek bakım ürünlerinin satış kayıtlarını inceleyerek araştırmaya başladı, kadın müşterilerin satın alma davranışlarını tarihlerine göre inceleyen Pole 13.-14. Haftalık gebelerin kokusuz losyonlardan yüksek miktarlarda aldıklarını tespit etti.

Pole ve meslektaşları bunun gibi 25 ürünü tespit edip müşterilere “hamilelik tahmin skoru” vermeye başladı üstelik bu veriler o kadar güçlü ve etkiliydi ki müşterinin hamileliğinin spesifik olarak hangi evresinde olduğunu tahmin edebiliyordu.

Bir yıllık bir çalışmanın ardından bir hamilelik tahmin modelini geliştirdi, ancak çok geçmeden Kızının bebek kıyafetleri ve beşiklerle alakalı kuponlar aldığını fark eden bir genç kız babası Target mağazasına şikayette bulundu ve şirket bunun sebebini soruşturmaya başladı. Ancak olay baba için hiç beklenmeyen bir şekilde sonuçlandı, yaklaşık bir ayın ardından Target mağazasına tekrar ulaşan baba kızının hamile olduğunu öğrendiğini söyledi.

Görüldüğü üzere henüz gerçekleşmemiş bir hamileliğin bile tüketim alışkanlıkları üzerinden tahmin edilebilmesini sağlayan çok güçlü bir araçtır istatistik.

Hukuk, reklamcılık gibi hayatın neredeyse tamamına yayılan bir çerçevede yer edinmiştir. Ne yazık ki bu kadar güçlü bir aracın, manipülasyon ve yalan söylemek için kullanılması, yetersiz istatistik okur yazarlığının çok az olması nedeniyle sık sık karşılaşılabilen bir durum.

Örnek olarak gerçek bir örneğe dayanan A diş macunu firmasının “Diş hekimlerinin %80’i A markasını öneriyor” afişini verebiliriz. Çok bariz şekilde dayanağı hakkında en ufak bir bilginin verilmediği, verinin neye göre belirlendiğini ve hangi markalar içerisinden A markasının seçildiği hakkında bir bilgi bulunmuyor ancak bu sorgulamayı ilk anda yapmak oldukça zor ve manipülatif olarak seçilen “ %80” gibi -sözde- güven verici sayılar tüketiciyi bu markayı seçmesi ve güvenmesi için cezbediyor.

Araştırmanın aslının araştırılması üzerine şu benzer senaryonun gerçekleştiği ve gerçekten de diş hekimlerinin %80 inin A diş macununu önerdiği görülüyor ancak bunun ne kadar yanıltıcı olduğuna bir bakalım.

Farz edelim 5 diş hekimimiz olsun:

1. Hekim A B C markasını

2. Hekim A B D markasını

3. Hekim B C markasını

4. Hekim A B C D E markalarını

Ve son olarak da 5. Hekimin A B C ve D markalarını önerdiğini düşünelim.

Bu senaryoya baktığımızda gerçekten de A markasını öneren diş hekimi oranının %80 olduğunu görebiliyoruz, ancak biraz daha detaylı incelediğimizde de diş hekimlerinin %100’ünün B markasını ve A firmasıyla aynı oranda C firmasını da diş hekimlerinin %80 inin önerdiğini görebiliyoruz.

Tüm bu sonuçların ne kadar manipülatif olduğunu anlamak çok zor olmayacaktır ancak bu kadar açık bir şekilde paylaşılmadığı için insanlar bu reklam cümlesinin ne anlatmak istediğini anlayamayacaktır.

Diş macunu gibi bir ürünün pazarlanmasında her ne kadar etik açıdan doğru olmasa da insan hayatına doğrudan büyük bir etkisi olmayan bir örnek olduğunu düşünebilirsiniz ancak…

İngilterede 1995 yılında gerçekleşen ilaç güvenliği komitesi yayınladığı makalede yeni geliştirilen doğum kontrol haplarının hayati risk oluşturan kan pıhtısı oluşturma oranını %100 arttırdığını söyledi. Burada asıl söylenmek istenen 7,000 kadından 1 tanesinde görülen kan pıhtısının 7 kadından 2 tanesinde görülmeye başlandığıydı yani yaklaşık %0.014 olan bir riskin %0.028’e çıkmış olmasıydı. Evet oran tam anlamıyla %100 artmıştı ancak genel riskin oranının hala bir “SON DAKİKA” haberi yaratacak kadar küçük bir olasılık olmasını haber yapmak oldukça saçma değil mi? Anlaşılan medya kuruluşlarına göre bu tam bir skandalmış. Bu konu hakkında medyada yayınlanan makale ve haberlerin ardından on binler hatta yüzbinlerce kadın doğum kontrol hapı almayı bırakmış ve bir yılın ardından yaratılan korku yüzünden 13,000 kadın istenmeyen hamilelikle karşı karşıya kalmış -sağlık sorunlarındaki artış hakkında net bir bilgi bile bulunmuyor-.

Bir başka örnek de Sally Clark adında bir annenin bir yaşından küçük çocuğu bilinmeyen bir sebep dolaysıyla bir bebeğini kaybetmesiyle başlıyor, bir yılın ardından ikinci kez hamile kalan Clark’ın bu çocuğu da 8 haftanın ardından yine bilinmeyen bir sebeple ölü bulunuyor. Bir yaşından küçük bebeklerde gerçekleşen SIDS sendromu ile bağdaştırılan birinci olayın ardından ikinci olay ele alındığında pediyatri profesörüne danışan yargı, profesörün üst üste ikinci SIDS sendromu vakası gerçekleşmesi olasılığının 73 milyonda 1 olduğunu söylüyor, ancak burada profesörün atladığı durum, her iki vakayı birbirine bağımlı olarak düşünmesiydi.

Her iki çocuğun da aynı ailede dünyaya gelmesi haricinde genetik ve çevresel faktörlerden dolayı bilimsel açıdan bağımsız iki olay olarak ele alınıp bu olasılığın hesaplanması gerekirdi. Ancak bu gerçeğin ortaya çıkması, Sally Clark’ın hapishanede 3 yıl geçirmesinin ardından gerçekleşti.

Bu zamana kadar medya üzerinde Sally Clark için çocuk katili gibi birçok ithamda bulunuldu ve suçlu olmadığı anlaşılsa dahi bu geçersiz suçlamalardan, ruhsal açıdan asla kurtulamadı. Serbest kalmasının birkaç yıl ardından psikiyatrik problemler yaşayan Clark, alkol zehirlenmesi sebebiyle 2007 yılında evinde ölü bulundu.

Görüldüğü üzere istatistik bir diş macunu firmasının reklam amaçlı manipülatif bir çıkarımından, on binlerce kadının sağlığını etkileyen bir makaleye ve iki çocuğunu kaybetmenin acısı üzerine katilleri olduğu suçlamasıyla karşı karşıya kalıp ölüme itilen bir anne için acımasız bir silah olarak kullanıldı.

Buradan çıkarılacak sonuç istatistiğin bir yalandan ibaret değil, gerçek hayattan tamamen soyutlandığında ve yeterli istatistik okuryazarlığı bulunmayan toplumlarda çeşitli markaların, siyasi kişiliklerin, hukukun ve hayatın geri kalan diğer her alanında söylenecek bir yalan için ittirici/güçlendirici bir araç olarak kullanılabildiğidir.

Günümüzde oldukça popülerleşen yapay zekanın da temelini oluşturan, hayatın istisnasız her alanında bulunan, bilimin lisanı olarak da sayılabilecek istatistiği yok saymak mümkün değildir. Aksine istatistik hakkında bilinçlenmek, manipülasyonların ne kadar kolay yapılabileceğinin farkına varmak ve de en önemlisi sorgulama yetisini güçlendirmektir.

--

--